İddianamenin İadesi
Av. Mustafa Tırtır**
Ancak mevzuatımız, bazı hallerde iddianame olmadan da kamu davasının açılabilmesine ve kişilerin ceza mahkemesinde yargılanabilmelerine izin vermekte idi.
Memurlarla ilgili “Lüzum-u Muhakeme Kararı” ve Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne açılan davalarda, TBMM tarafından tanzim edilen belgeler, bu nitelikteki belgelerdendir. Açılan davalarda bu tür belgeler, iddianame yerine geçmekte, doğrudan mahkemelere gönderilmekte ve yargılama bu belgelere göre yapılmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’da iddianame yerine geçen bu belgelere ilişkin hükümlerin ayrıca yer almasının bir zorunluluk olduğunu düşünmekteyiz. Zira yukarıda saydığımız maddeler dikkate alındığında, görülmekte olan bir ceza davasında iddianamenin bulunması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Bu belgelere ilişkin bir düzenleme yer almamasına rağmen, mahkemelerin bu belgeleri, CMK’nın 174. maddesine atıf yaparak kabul ettikleri görülmektedir. Bu nedenle iddianame yerine geçen bu belgeler, CMK’nın 170. maddesi dikkate alınarak tanzim edilmeli, ayrıca bu belgelerle ilgili CMK’nın 174. maddesi gereğince iade gerekçeleri tespit edildiği takdirde, gönderildikleri makama iade edilmeleri gerekmektedir. Nitekim uygulamada son soruşturmanın açılmasına dair kararın iade edildiği görülmektedir.
765 sayılı TCK’nın 104. maddesi incelendiğinde “maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar”ın, adeta bir iddianame gibi, dava zamanaşımını kesen sebepler arasında sayıldığı görülecektir. Bu maddenin karşılığı olan ve dava zamanaşımını kesen sebeplerin yer aldığı 5237 sayılı TCK’nın 67/2. maddesinin c bendinde “suçla ilgili iddianame düzenlenmesi” neticesinde dava zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.
Dava zamanaşımını kesen sebeplerin yer aldığı 5237 sayılı TCK’nın 67. maddesi incelendiğinde son soruşturmanın açılmasına dair kararların dava zamanaşımını keseceği hususunda her hangi bir belirlemenin yer almadığı görülecektir. Dolayısıyla İddianame’nin olmadığı, başka bir ifade ile son soruşturmanın açılmasına dair karar ile yürütülen yargılamalarda, bu kararların dava zamanaşımını kesmeyeceği unutulmamalıdır.
Tüm bu hükümlere rağmen 5271 sayılı CMK’nın 191. maddesinin 3. fıkrasının a bendinde sanığın açık kimliğinin saptanacağı, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınacağı belirtildikten sonra b bendinde ; “...İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur…” hükmü yer almaktadır.
5271 sayılı CMK ve 5237 sayılı TCK’nın tamamı incelendiğinde yalnızca bu hükmün yer alması, dava zamanaşımını kesen sebepler arasında son soruşturmanın açılmasına dair kararın yer almaması bir çelişki olarak ortaya çıkmıştır.
Ancak, Yargıtay 8. Ceza Dairesi, “...savcı tarafından tanzim edilen müsadereye ilişkin talep yazısının, bir şüpheli hakkında düzenlenmiş iddianame niteliğinde olmadığı belirtilmiş ve buna ilişkin iddianamenin iadesi kararının yerinde olmadığı ortaya koymuştur.
Öztürk – Erdem ise, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK ile tüm özel soruşturma usullerinin kaldırıldığını, il - ilçe idare kurulları ve Danıştay 2. Dairesi tarafından verilen Lüzumu Muhakeme Kararlarının, artık mahkemeler yerine cumhuriyet savcılıklarına gönderilmeleri gerekeceğini, cumhuriyet savcılarının bu belgelere göre iddianame düzenlerek dava açabileceklerini ileri sürmüştür.
Öztürk - Erdem tarafından ortaya konan bu duruma rağmen uygulamada halen iddianame yerine geçen belgelerle davaların açıldığı ve yargılama yapıldığı görülmektedir. Zira, mevzuatımızda iddianame olmadan dava açılamaması gerektiği ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır.
Aynı görüşte olan Kunter – Yenisey, idare tarafından verilen izin üzerine hazırlık soruşturmasının cumhuriyet savcısı tarafından yapılmasını ve davanın iddianame ile açılmasını öngörmektedir.
Belirtmek gerekir ki, CMK’nın belirtilen hükümleri uyarınca görülmekte olan bir davada İddianame’nin bulunması bir zorunluluktur. İddianame yerine geçen bu belgelerle davaların açılması, cumhuriyet savcılarının görevinin idari kurullara devredilmesi anlamına gelecektir. Anayasamızda yer alan Kanunlar Önünde Eşitlik ilkesinin temini açısından açılan bütün davalarda iddianamenin bulunması bir zorunluluktur.
Son soruşturmanın açılmasına karar verecek olan idari kurul soruşturma aşamasında verilecek olan tedbirlerden arama, el koyma, tutuklama, gözaltına alma gibi kararlar veremeyecek, toplanması gereken delilleri toplayamadan hatta bazı delillerin karartılmasına izin vererek soruşturmayı bitirecektir.
Yine idari kurul TCK’da ve CMK’da yer alan ve sanık lehine olan hükümleri uygulayamayacak, bu yönden de şüpheli aleyhine durumlar oluşacaktır. Son soruşturmanın açılmasına dair kararı veren idari kurul, bir savcılık makamı gibi hareket ederek işlendiği iddia edilen fiille ilgili yeterli şüphenin olup olmadığını takdir edecektir. Bu durum adeta savcılık makamının yetki ve görevlerinin yetkisiz bir kurula devredildiği anlamına gelmektedir.
Anayasa’mızın 10. maddesinde Kanunlar Önünde Eşitlik başlığı ile ; “…Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir…” hükmü yer almaktadır. Memurlar dışındaki diğer tüm şüpheliler hakkında soruşturma aşaması savcılık makamı tarafından yürütülüp tamamlanırken, memurlar hakkında savcılık makamının üzerinde olmayan idari bir kurul tarafından soruşturmanın yürütülmesi, Anayasa’mızın temelini oluşturan bu ilkeye açıkça aykırılık teşkil etmektedir
IV) Sonuç:
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’daki en önemli yeniliklerden olan 174.maddedeki iddianamenin iadesi müessesi, uygulamada hâkimler ve savcılar arasında zaman zaman çekişmeye yol açtığı ileri sürülse de, uygulandığı takdirde, kendisinden beklenen amacı sağlayacaktır. Bazı mahkemelerin hiç iade kararı vermediği, bazı mahkemelerin çok nadir iade kararı verdiği görülmektedir.
İddianamenin iadesi müessesesi ile yeterli delile dayanmadan açılan kamu davaları nedeniyle iş yükünün azaltılması, davaların mümkün olan en kısa sürede bitirilmesi amaçlanmaktadır. Bu müessese, cumhuriyet savcılarının mahkemeler tarafından denetlemesi anlamına gelmemektedir. Bilhassa mahkeme, savcının değerlendirmesine tabi hususlar ile cumhuriyet savcılarına ait olan takdir hakkına istinaden iade kararları vermemelidir.