Denetimlik Serbestlik

Bilindiği üzere 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun , 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir -- Devamı ..

Adli Otopsi

Terminoloji’de otopsi, oto ve opsis kelimelerinden oluşan yunanca bir kelimedir. Oto kelimesi, kendi kendine veya kendi kendini anlama anlamına gelmekte, opsis ise görmek müşahade etmek, tanımak anlamındadır. -- Devamı ..

İddianamenin İadesi

İddianame ’nin iadesi müessesi, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu’nun 174. maddesinde yer almaktadır. 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda yer almayan bu düzenlemenin amacı, 5353 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un gerekçesinde yer almıştır.-- Devamı ..

ADLİ OTOPSİ
Dr. Filiz Gültekin Tırtır*
Av. Mustafa Tırtır**

Gerçekten bu görüşe iştirak etmemek mümkün değildir. Zira otopsi kolektif bir bilgi birikimini ve tecrübeyi gerektiren bir işlemdir. Sağlıklı olarak yapılmayan bir otopsi, ceset üzerindeki delillerin kaybolmasına, kişinin neden öldüğünün saptanamamasına yol açacaktır.
CMK’nın 87.maddesinin ilk fıkrasında, mülga 1412 sayılı CMUK’da yer almayan bir hükme rastlamak mümkündür. Buna göre, otopsi sırasında taraflar, sanık müdafii veya müşteki vekili tarafından bir hekimin getirilebileceği belirtilmiştir. Açıkça belirtmek gerekirse, sanık ya da müşteki artık, otopsi sırasında bir hekimi hazır bulundurabileceklerdir. Maddenin ikinci fıkrasına göre ise, otopside açılması gereken üç boşluk olanak verdiği takdirde, mutlaka açılacaktır.
Maddenin emredici bu hükmüne rağmen uygulamada, ölüm sebebinin anlaşıldığı belirtilerek, üç boşluk açılmadan otopsinin tamamlandığı görülmektedir. Ancak üç boşluk açılmadan tamamlanan otopsi, CMK’nın 87. maddesine aykırılık teşkil edecektir. Bu üç boşluk her otopside, cesedin tam olması halinde mutlaka açılmalı ve tespitler açıkça rapora yazılmalıdır. Örneğin yaralanan bölgenin sadece karın bölgesi olmasından dolayı yalnızca karın bölgesi açılarak otopsi tamamlanmamalı, diğer iki boşluk da açılmalı, her organ tek tek incelenmeli, büyüklüğü, rengi, ağırlığı, kıvamı, içindeki madde ile salgıların durumu tutanağa yazılmalıdır. Otopsi esnasında, tespit edilen bulgular yazıldığı gibi, olması gereken bulgular da rapora yazılmalıdır. Tespit edilebildiği takdirde hangi yaranın önce, hangisinin sonra meydana geldiği, yaralarda yer alan delici kesici alet yaralarının şekilleri açıkça belirtilmelidir .
Ölü muayenesi ve otopsi ile ilgili sık yapılan hatalar nedeniyle, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 8.7.1946 tarih ve 45/14 sayı ile yayımlanan tamim, konumuz yönünden önemli bir nitelik taşımaktadır. Bu tamim şu şekildedir :
“…Otopsi yapılmadan ve cesedin dış muayene bulguları ile yetinilerek ölüm nedenini bildirir raporlar yazılmasının bir alışkanlık haline geldiği, ceset üzerinde maddeten ancak bir kez otopsi yapılabileceği, bu nedenle bu konudaki en küçük bir kayıtsızlığın ölü ile birlikte hak ve adaletin gömülmesine yol açacağı göz önünde bulundurularak cinayet, intihar veya kazai ölümlerde ölüm nedeni dış muayenede belli olsa dahi ceset üzerinde üç boşluk açılmalıdır. Bilhassa elle veya iple boğma veya ası vakalarında boyun cildi ve boyun iç organları, kıkırdak ve kemikleri incelenerek ve bütün iç organlar ve kemiklerdeki travmatik ve hastalığa ait bulgular not edilip ayrıntılı bir şekilde tanımlanıp ölüm nedeni ve ölüm mekanizmasını ve ölüm şeklini gösteren tüm değişmelerin ayrıntılı bir şekilde rapor edilmesi gerekmektedir.
TCK 451. maddesi ölüme neden olan kişinin cezasını hafifletici faktörlerden söz etmektedir. “Eğer ölen kişide var olan ancak failce bilinmeyen bir hastalık, failin fiili ile birlikte ölüme neden olmuşsa, ya da failce uygulanan fiile failin iradesi dışında meydana gelen, durumu ağırlaştırıcı faktörler eklenerek ölüm meydana gelmiş ise, suçluya idam cezası yerine en az 15 yıl, müebbet hapis cezası veya 15 yıl hapis cezası yerine 10 yıl hapis cezası verilecektir.” Bu maddenin yanında TCK 452. maddesi de, aynı şartların öldürme kastı olmayan durumlardaki cezaya ne kadar indirim getireceğinden bahsetmektedir.
Ceza yasasında sözü edilen hafifletici unsurların, bir olguda bulunup bulunmadığını saptamak için kişinin gerçek ölüm nedeni ve ölümü kolaylaştırıcı faktörlerin bu olguda bulunup bulunmadığı bilinmelidir. Tüm bu nedenlerle de, gerçek ölüm nedenine etkili olabilecek faktörlerin objektif kriterlerinin bulunması gerekmektedir. Bu da ancak çok dikkatli ve tekniğine uygun bir otopsi yapılarak ve gerektiğinde çeşitli laboratuvar yöntemlerine başvurarak mümkün olabilir”
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün bu tamimi, otopsi işleminin önemine dikkat çekmiş, elde edilemeyen bir delil sebebiyle, Türk Ceza Kanunu’nun farklı maddelerinin uygulanmasına kişilerin yıllarca cezaevlerinde kalmalarına sebebiyet vereceği hususuna temas etmiştir.
Ölüm sebebinin kolaylıkla tespit edilemediği hadiselerde, ölüm sebebi cesedin dış bulguları ile birlikte ancak otopsi sonucunda elde edilebileceği belirtilmiştir. Gerçekten enfarktüs geçirerek yere düşen bir kişinin, bu düşme esnasında oradan geçmekte olan bir aracın altında ezilmesi hadisesinde, otopsi yapmadan enfarktüs nedbelerinin tespit edilemeyeceği belirtilmiştir.
Kişinin herhangi bir yerine isabet eden kesici - delici alet yarasının önemli bir organı zedelememiş olmasına rağmen ölüm olayının vuku bulduğu ve hatta basit bir yarası olan kişiye müdahale edilemediği zaman ölüm hadisesinin gerçekleştiğini görebilmek mümkündür. İşte üç boşluk açılarak yapılan otopsi ölüm sebebini kesin olarak anlamamızı sağlayacaktır.
Zorunlu üç boşluk açılmadan otopsinin tamamlanması halinde bazı soruların cevabını bulabilmek mümkün değildir. Örneğin yarayı alan kişi, yarayı aldıktan sonra ne kadar yaşamıştır ? Ölen kişinin ifadesi bilinci açık halde iken mi alınmıştır ? Yarayı aldıktan sonra bir yerden başka bir yere kadar gidebilecek durumda mıdır ?
Mahkemeler tarafından sorulan bu soruların yanıtını verebilmek, ancak her üç boşluğun açılması halinde mümkündür .
Yargıtay’ımız üç boşluk açılmadan tamamlanan otopsiler nedeniyle verilen kararları bozmuş, bu hallerde şüpheli bir durumla karşılaşılırsa, şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiğini belirtmiştir .
CMK’nın 87. maddesinin üçüncü fıkrasında, ölümden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan hekime, otopsi yapma görevi verilemeyeceği, ancak otopsi sırasında hazır bulunarak otopsi yapan hekimlere hastalığın seyri hakkında bilgi verebileceği belirtilmiştir. Ancak bu hükmün yanlış anlaşıldığı ileri sürülmektedir. Örneğin hastanın tedavisi yapıldıktan sonra, hasta ayağa kaldırılmış, mesleki çalışmasına gönderilmişse ve aynı gün hasta, bir trafik kazasında ölmüşse ilçede bulunan tek doktorun otopsiyi yapmasında bir sakınca olmaması gerekir . Bu nedenle tedavi ettiği hastalıkla bağlantılı olmadığı anlaşılan durumlarda, tedaviyi gerçekleştiren doktora otopsi yapma hak ve yetkisi verilmelidir.
CMK’nın 87. maddesinin 4. fıkrasında Feth-i Kabir olarak nitelendirilen husus yer almaktadır. Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezar açma olarak tabir edilen bu durum, otopsinin usulüne uygun olarak yapılmaması, kafatası kırığının saptanamaması, cesetteki kurşunun çıkarılmamış olması ya da yeni bir iddianın ileri sürülmesi neticesinde gerçekleştirilmektedir .
24 Nisan 1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 227. maddesine göre “…Cesetlerin tamamıyla tahallül ve tefessühünden evvel mezarlar açılarak ölülerin çıkarılması için behemehal mahallî belediyesinin müsaadesi alınmak lâzımdır. Bu hususta sıhhat memurlarının mütalaası alınmalıdır. Adli otopsiler bu hükümden müstesnadır. Yalnız mahallî belediyesine keyfiyet bildirilir…” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre Adli Otopsi yapma amacıyla mezar açma işleminde yalnızca durumun belediyeye bildirilmesi yeterli görülmüştür.
Üçüncü sayfa için tıklayınız