ADLİ OTOPSİ
Dr. Filiz Gültekin Tırtır*
Av. Mustafa Tırtır**
Av. Mustafa Tırtır**
CMK’nın 87/4. maddesine istinaden mezardan çıkarma kararı alındıktan sonra, araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecek ve ulaşmada zorluk olmayacaksa derhal ölünün bir yakınına haber verilerek mezar açılacaktır.
Maddenin son fıkrasında ise, 1412 sayılı CMUK’da yer almayan bir hükmün bulunduğunu görebilmek mümkündür. 87. maddenin son fıkrasına göre, otopsi işlemi ve mezar açma işlemi yapılırken cesedin görüntüleri kayda alınacaktır. Maddenin bu fıkrası, emredici olup hakimin ya da savcının takdirine bırakılmamıştır. Bu nedenle yapılan her otopside ve her mezar açma işleminde, video kaydı yapılacaktır.
Yargıtay’ımız vermiş olduğu kararlarda otopsi yapılmadan cesedin gömülmesi halinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla Feth-i Kabir yapılması gerektiğini, bu işlem yapıldıktan sonra karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir .
b) Yeni Doğanın Adli Muayenesi ve Otopsi :
Yeni doğan bebek ölümleri, doğumdan sonraki 28 gün içinde meydana gelen ölüm olarak tanımlanmaktadır. Yargıtay’ımız yeni doğan bebeğin 1 gün yaşamasını dahi mülga 765 sayılı TCK’nın 453. maddesi kapsamında değerlendirmiştir . 5237 sayılı TCK’da ise, 453. maddenin karşılığı olan namus için çocuk öldürme suçu düzenlenmemiştir.
CMK’nın 88. maddesinde yeni doğanın adli muayenesi ve otopsisi yapılırken hangi hususların tespit edileceği düzenlenmiştir. Buna göre yeni doğanın cesedi üzerinde adli muayene veya otopside, doğum sırasında veya doğumdan sonra yaşam bulgularının varlığı ve olağan süresinde doğup doğmadığı ve biyolojik olarak yaşamını rahim dışında sürdürebilecek kadar olgunlaşmış olup olmadığı veya yaşama yeteneği bulunup bulunmadığı saptanır.
Yeni doğan çocuk ölümleri, genelde boğma, boğazına bir şeyler sokma, bıngıldağa bir şeyler batırma, ağzına yastık, yorgan ve tülbent kapatılması, elle ağzın kapatılması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle çocuğun doğduktan sonra yaşayıp yaşamadığı, doğumun vaktinde olup olmadığı, vaktinden önce doğmuşsa yaşayabilecek bir halde olup olmadığı, doğum sırasında anne karnında ölüp ölmediği, bıngıldağın iğne ile delinip delinmediği yapılacak olan dış muayene, iç muayene ve otopsi ile tespit edilecektir .
Bu tür otopsilerde dış muayene bulguları özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir. Çünkü tüm çizik, morluk ve yaralar dış muayene ile tespit edilebilmektedir. Yapılan tüm tespitlerin fotoğraflarının çekilmesi faydalı olacaktır. Dövülmüş çocuklarda, dış muayene esnasında bulgulara önem verilmeli, vücudun görünmeyen yerleri dahi dikkatle incelenmelidir.
Yeni doğan bir bebeğin göbek kordonunun iyileşmeye başlaması ve midede sindirilmiş gıdaların bulunması, bebeğin canlı olarak doğduğunun en önemli delilidir. Ayrıca yapılacak olan otopside bebeğin akciğerlerinin hava ile dolu olup olmadığı histolojik olarak tespit edilmeye çalışılmalıdır. Hava ile dolu bir akciğer, başka delillerle de desteklendiği takdirde yeni doğan bebeğin canlı doğduğunun kanıtı sayılabilir. Ancak belirtmek gerekir ki, maserasyonun varlığı ya da doğum sırasında dahi bebeğin yaşamasına izin vermeyecek ağırlıktaki konjenital anomaliler bebeğin kesin olarak ölü doğduğunu gösterecektir.
Ayrıca yeni doğan bebeğin, boyu ve kilosu, kafa, göğüs ve karın çevresi ile ayak tabanının uzunluğu ölçülmeli, vücudun genel görünüşü, saç ve tırnak uzunluğu, bebeğin yaşadığı zaman hakkında bize bilgi verebilir. Enfeksiyon ve bazı metabolik ve genetik hastalıklar, anne ve babada yok ise, bazı kemiklerin ossifikasyon merkezlerinin meydana geliş zamanı, bize kesin olmayan yaklaşık bilgiler verecek niteliktedir .
Yeni doğmuş çocukların doğum esnasında kafa kemiklerinin çok yumuşak olması ve tazyik nedeni ile tentoriumda kanamalar meydana gelmesi mümkündür. Bu durum asfiksi mekanizması ile yeni doğanın ölümüne sebep olabilecektir. Kısaca tentoriumda yırtık olup olmadığı hususu tespit edilerek otopsi raporuna yazılmalıdır. Mide muhtevasında kusmuk görülmesi halinde, turnusol kağıdı ile numune alınmalıdır. Yine yeni doğanın ciğer ve kalp üzerinden alınan kan, bu organlar dışarı çıkarılmadan önce yapılmalıdır .
c) Zehirlenme :
CMK’nın 89. maddesine göre, zehirlenme şüphesi üzerine bir uzman görevlendirileceği hususu yer almıştır. Zehirlenme şüphesi üzerine Cumhuriyet savcısı veya mahkeme, bu incelemeyi hekim vasıtası ile doğrudan doğruya veya hekimin yönetiminde yapılmasına karar verebilecektir. Bu inceleme esnasında organlardan parça alınırken, görünen şekli ile organın tahribatı tanımlanacak, cesette veya cesedin yakınında bulunmuş şüpheli maddeler, görevlendirilen uzman tarafından incelenerek labaratuar ortamında tahlil ve tespit edilecektir. Zehirlenme hadiselerinde mutlaka otopsi yapılmalıdır. Bu konuda hakim ve savcıya takdir hakkı tanınmamıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan en önemlisi, kişinin midesinde ve barsağında bulunan zehirli maddelerden örnek alınmalı, tahlile müsait şekilde muhafaza edilmelidir. Yine zehirlenen kişi ölmeden önce ya da öldükten sonra kusmuşsa, bu madde de tahlile tabi tutulacak şekilde kavanoza konmalıdır. Ayrıca bu tip ölümlerde mutlaka ölen kişinin kanından örnek alınmalı, yine kavanozda muhafaza edilmelidir. Kavanozlara 95 derecelik alkol konulmalı, alkol araştırması yapılacak olan olaylarda ise, örneğin fosfor zehirlenmelerinde kavanoza alkol konulmamalıdır .
Ülkemizde sıkça rastlanan karbonmonoksit zehirlenmelerinde ise, vücuttan alınan organlarla birlikte zehirlenen kişiye ait kan ve vücut sıvısının gönderilmesi gerekmektedir. Ayrıca tüm kavanozların ağzı mühürle kapatılmalı, içindeki organ ve numunelerin hangi tarihte alındığı, numunenin adı, vücudun hangi bölümünden ya da organından alındığı, ağırlığı ve rengi açıkça belirtilmelidir.