İddianamenin İadesi
Av. Mustafa Tırtır**
İddianame’de şüphelinin açık kimliği ya da o kişinin tespitine ilişkin bilgilerin açıkça gösterilmesi gerekmektedir. Şüphelinin kim olduğunun tespit edilememiş olması halinde iddianamenin iadesine karar verilecektir. Uygulamada sanığın nüfus ve sabıka kaydı olmaması sebebiyle iddianamenin iadesine karar verildiği görülmektedir. Halbuki başlı başına sanığın nüfus ve sabıka kaydının olmaması CMK’nın 174. maddesinde bir iade sebebi olarak gösterilmemiştir. Gerçekten Yargıtay 6. Ceza Dairesi, CMK’nın 174. maddesinde yer alan iddianamenin iadesi sebepleri arasında şüphelinin nüfus ve adli sicil kayıtlarının iddianameye eklenmemesi ve etkin pişmanlık halinin araştırılmaması hususlarının yer almadığını açıkça belirtmiştir.
Belirtmek gerekir ki, sanığın ifadesinin alınmaması, iddianamenin unsurları arasında ve iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almamaktadır. Dolayısıyla başlı başına sanığın ifadesinin alınmamış olması, iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almamaktadır. Ancak, sanık ifadesi, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan delil olarak kabul edilerek iddianamenin iadesi yönünde karar verilebilir.
Yargıtay’ımız iddianame’deki her hangi bir bilginin yanlış yazılmasını, düzeltilmesi mümkün maddi hata kabul olarak kabul etmiş, bu gerekçe ile iddianamenin iadesi yönünde karar verilemeyeceğini belirtmiştir.
2) CMK’nın 174. maddesinin ikinci fıkrasında suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen iddianamenin iade edileceği hususu yer almıştır. Kanaatimizce, bu hüküm, iddianamenin iadesi ile ilgili önemli hususlardan birisi olarak ortaya çıkmıştır.
CMK’nın 170/2. maddesine göre soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısının bir iddianame düzenleyeceği hususuna temas etmektedir. Dolayısıyla bir davanın açılması, yeterli şüphenin mevcudiyetine bağlıdır. Ancak, iddianamenin iadesi için suçun sübutuna etki edecek mutlak bir delilin toplanmamış olması halinde mümkündür.
Maddede yer alan Mutlak Delil, şüpheli ile isnat edilen suç arasında en önemli illiyeti ortaya koyan, mevcut olmaması halinde de, şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini zorunlu kılan delil olarak tarif edilebilir.
Yargıtay’ımız evrakta sahtekarlık suçları yönünden bilirkişi incelemesini, fikri sınai haklarla ilgili davalarda eserin kopya veya bandrolsüz olup olmadığı, ürünlerin taklit olup olmadığı hususları ile ilgili bilirkişi incelemelerini suçun sübutuna ilişkin mutlak delil olarak nitelendirmiştir.
Uygulamada bu fıkra, çok geniş yorumlanmakta, toplanması gereken 4 - 5 ya da daha fazla delilin mutlak delil olduğu belirtilerek iddianamelerin iade edildiği görülmektedir. Acaba mahkeme, toplayabileceği delilleri ayrıntılı olarak iade gerekçesine yazıp, belirtilen delillerin mutlak delil olduğunu belirterek iddianameyi bu sebeplerle iade edebilecek midir ? Yoksa evrakta sahtekarlık ile ilgili davalarda olduğu gibi, bilirkişi incelemesi gibi şüpheli ile isnat edilen suç arasında illiyeti ortaya koyan delil mi mutlak delil olarak kabul edilecektir.
Mahkemeler, kendileri tarafından toplanabilecek delilleri mutlak delil olarak nitelendirip iade kararı vermemelidir. Başka bir ifade ile araştırıldığı takdirde temin edilebilecek delillerin araştırılmaması iade gerekçeleri arasında yer almamalıdır. Mutlak bir delilden kasıt, sanık ile isnat edilen fiil arasında illiyet bağını ortaya koyan delildir. Aksi durumun kabulü, cumhuriyet savcısına, belirtilen delilleri topla talimatı anlamına gelebilecektir.
Öztürk – Erdem, mahkemelerin eksiklikleri ve yanlışlıkları bulunan iddianameyi iade etmek yerine, kendisi delil toplamaya ve eksiklikleri tamamlamaya çalışmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Zira bu durumda iddia faaliyeti ile yargılama faaliyetinin tek bir kurulda birleşeceği, bu durumun AİHS’nin 6. maddesinde yer alan Adil Yargılama İlkesine aykırılık teşkil edeceğini belirtmiştir.
Şahin ise, cumhuriyet savcısının delile ulaşma imkanı olduğu halde, ihmal ya da gözden kaçırma durumunda, iddianamenin iadesi için gerekçe olabileceğini, ancak sözkonusu delile şu ya da bu şekilde ulaşılamadığı takdirde bu durumun iade gerekçesi olamayacağını ortaya koymuştur.